İstanbul, Türkiye – 20 Ekim 2012:2012 yılı Akut Kardiyak Bakım Kongresinde sunulan bir araştırmaya göre, göğsü ağrıdığı için ambulans çağıran hastalar daha hızlı, daha uygun tedavi alıyor ve hayatta kalma şanslarını artırıyorlar. Danimarka’da yapılan bir çalışma, acil servislerin aranmasının hastane öncesi triyaja ve en uygun hastaneye götürülmeye imkân verdiğini gösterirken, Türkiye'de yapılan bir çalışma göğsü ağrıyan hastaların sadece %29'unun hastaneye ambulansla gittiğini gösteriyor.
2012 Akut Kardiyak Bakım Kongresi, Avrupa Kardiyoloji Topluluğunun (ESC) yeni kurulan Akut Kardiyovasküler Bakım Derneğinin (ACCA) ilk yıllık toplantısı. 20 ve 22 Ekim tarihleri arasında İstanbul, Türkiye’deki İstanbul Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayında (ICEC) gerçekleştirilecek.
Balon tedavisi olarak da bilinen primer perkütan koroner müdahalesi, koroner damarı açar ve kalp krizi geçiren hastalarda kan pıhtılarını çözmek için intravenöz (IV) ilaçların (tromboliz olarak adlandırılır) yerine tercih edilir. Bu tedavinin yapılabilmesi için, hastaların balon tedavisi uygulayan bir hastaneye ulaştırılmaları şarttır. Bu amaç doğrultusunda, uzak bölgelerdeki hastaların bile ESC Klinik Uygulama İlkelerine uygun, yüksek kaliteli tedavi alabilmeleri için hasta yönetiminin hastane öncesi ve hastane içi aşamalarını entegre eden, iyi işleyen tedavi ağları gerekmektedir.
Danimarka’daki Kopenhag Üniversite Hastanesinden Dr. Mikkel M. Schoos:
“Hastaların balon tedavisi yapabilen hastanelere ulaştırılması, genellikle hastaya yakın bölgelerdeki yerel hastanelerin atlanmasını gerektiriyor. Hastane öncesi triyaj, teletıp kullanılarak ambulans elektrokardiyogramının (ECG) dijital olarak balon tedavisi uygulanabilen hastanede hastaya balon tedavisi yapılıp yapılmayacağına karar verecek kardiyologa ulaştırılmasını kapsıyor.” şeklinde yorumda bulundu.
Dr. Schoos sözlerine şöyle devam etti:
“Bu şekilde, hastalar yerel acil servise uğramadan doğrudan balon tedavisi uygulayabilen hastanelere götürülebiliyorlar. Bu durum zamandan tasarruf sağlanıyor. Önceki çalışmalarda da gördüğümüz üzere, hastanın tedaviye daha kısa sürede ulaştırılması kalp krizinin ardından kan pıhtısının yakınındaki kalp dokusunun daha kolay kurtarılmasını sağlıyor.”
Dr Schoos, çalışmasında Danimarka’daki bu tedavi ağlarının kalitesini araştırmış. Araştırmacılar, hastaların %75’inin hastane öncesi triyaj kullanılarak doğrudan balon tedavisi yapabilen hastanelere ulaştırılabildiklerini görmüşler.
Ancak teletıpla iyi işleyen bir hastane öncesi triyaj olsa bile, yalnızca kara ambulansının kullanılması durumunda hastaların %25’inin ESC Klinik Uygulama İlkelerince önerilen hedef zaman dilimleri içerisinde tedaviye ulaştırılmaları mümkün değildir. Bunlar, balon tedavisinin uygulanabildiği hastanelerden 100 km’den (60 mil) uzakta yaşayan veya önce yerel bir hastaneye giden hastalardır.
Çalışma, önce yerel hastanelere götürülen hastaların önemli bir zaman kaybı yaşadıklarını ve bu durumun ölüm riskini artırdığını göstermiştir. “Hastanın önce ihtiyaç duyduğu tedavi imkanlarına sahip olmayan bir yerel hastaneye götürülmesinden kaynaklanan gecikme, hasta için çok kötüdür,” diyor Dr Schoos.
“Çalışmamız, aynı zamanda bu sistem gecikmelerinin büyük kalp krizleri geçiren hastalardaki ölümlerin asıl nedeni olduğunu gösterdi. Yani yerel hastanelerdeki duraklamalar, ölüm riskini artırıyor.”
Hastaların önce yerel bir hastaneye gitmesinin çeşitli sebepleri vardır. Bir tanesi, kalp krizinin ambulans ECG’si tarafından tespit edilecek ve tanılanacak kadar gelişmemiş olmasıdır. Dr. Schoos, şu anda ECG veya kandaki biyo-göstergelerle erken teşhisi geliştirecek yöntemleri araştırmaktadır. İkinci neden, ambulans ECG’sinin hastaneye iletilememesidir. Üçüncü neden ise, acil müdahale personelinin hastanın başka yerlere taşınması için yeterince stabil olduğundan emin olamamaları ve yerel bir hastanede durmaya karar vermeleridir.
Dr. Schoos konuyla ilgili şöyle konuştu:
“Bunu yaparak tek doğru tedaviyi geciktiriyorlar. Akut kalp krizi geçiren hastaların büyük çoğunluğu, ilgili hastaneler daha küçük yerel hastanelerden çok daha uzakta olsalar bile gereken tedavi kapasitesine sahip hastanelere güvenle ulaştırılabilirler.”
Doktor sözlerine şöyle devam etti:
"Hastalar, kan pıhtısı nedeniyle düzensiz kalp ritmi olarak bilinen aritmi yaşasalar bile, bunlar eğitimli acil müdahale personeli tarafından ambulansta kolayca tedavi edilebilirler.”
Ambulans personelinin ECG’leri yapmak ve iletmek için eğitilmeleri gerekiyor. Dr. Schoos; "Bu tedavi ağlarının düzgün çalışabilmesi için, ambulansta doğru eğitim almış personele ihtiyacımız var," diye konuştu.
Dr Schoos yorumlarını şöyle sürdürdü:
“Hastalar ve akrabalar, kalp krizinin ilk semptomlarında acil telefon numarasını (Danimarka ve Türkiye’de 112) aramalılar. Hastalar, kendi kullandıkları veya akrabalarının kullandıkları araçlarla acil servislere giderek çok değerli vakitleri kaybediyor ve yolda düzensiz kalp ritmi riskiyle karşı karşıya kalıyorlar. Ambulans ekibi, hastanın evinde bile doğrudan ECG uygulayabilir ve hastanın derhal doğru hastaneye götürülmesini sağlayabilir.”
Dr Schoos:
“Acil servisin aranması, teletıpla hastane öncesi triyaj kullanmayan ülkelerde de çok önemlidir, çünkü ambulans personeli kan pıhtısını çözmek veya durdurmak için anti-trombotik ilaçlar verebilirler.” dedi.
Balon tedavisi uygulayabilen hastanelerden 100km’den uzakta yaşayan hastalar için tedavinin iyileştirilmesi amacıyla, Dr. Schoos hastanelerin müdahale bölgelerinin coğrafi alanlara göre düzenlenmesini öneriyor. Böylece çok uzakta yaşadıkları için tedavi açısından uzun gecikmelere maruz kalan hastalar tespit edilebilecek.
Coğrafi alan 1, balon tedavisi merkezine 100km mesafede yaşayan hastalar için olabilir. Bu hastalar, teletıpla hastane öncesi triyaj alabilirler. Coğrafi alan 2, 100km’den daha uzakta yaşayan hastalar içindir. Bu hastalar helikopterle nakledilebilir veya önce pıhtı çözücü ilaçlarla (tromboliz) tedavi edilerek merkeze vardıktan sonra balon tedavisi alabilirler.
İkinci çalışmada Ankara, Türkiye'deki Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesinden Dr. Burcu Demirkan, akut koroner sendroma (ACS) sahip Türk hastalarının ambulans kullanımını etkileyen faktörleri araştırmıştır.
Dr. Demirkan:
“Yakın bir zamana dek, Türkiye’deki ambulans hizmetleri kısıtlıydı, ancak Sağlık Bakanlığı bu hizmetleri tüm ülke geneline yaydı. Hizmet ücretsiz ve geçmişe göre daha hızlı. Tüm bu iyileştirmelere rağmen, hastaların büyük çoğunluğu akut göğüs ağrısı çektiklerinde ambulans kullanmak yerine hastaneye kendi imkanlarıyla ulaşmayı tercih ediyorlar." dedi.
Çalışma için araştırmacılar 2 hastanedeki 330 ACS hastanesinden veri topladılar (pPCI imkanına sahip bir devlet hastanesi ve pPCI yapabilen bir eğitim ve araştırma hastanesi).
Çalışma, hastaların yalnızca %29’unun hastaneye ambulansla gittiğini gösterdi. Ancak hastaların %68’i acil durum telefon numarasını (112) biliyordu. Ambulans çağıran ve çağırmayan hastalar arasında yaş, cinsiyet ve medeni durum açısından hiçbir farklılık yoktu.
Ambulans çağıran hastaların daha yüksek bir eğitim seviyesi, koroner arter rahatsızlığıyla ilgili risk faktörleri hakkında daha fazla bilgisi ve göğüs ağrısının kalp kriziyle ilgili olduğuna ve hastaların tıbbi yardım almaları gerektiğine dair daha fazla farkındalıkları vardı. Aynı zamanda bu hastaların ST elevasyonlu miyokard infarktüsü (STEMI) (STEMI olmayanlara göre), vertigo, senkop/hafif senkop, bulantı, kusma ve daha şiddetli göğüs ağrısı çekme ihtimalleri daha fazlaydı.
Ambulans kullanmayan hastalardan %37’si bir tanıdıklarının arabasını, %14’ü kendi arabasını, %26’sı taksiyi, %12’si toplu taşımayı kullanmış ve %11’i hastaneye yürüyerek gitmişti.
Hastaların büyük çoğunluğu (ambulans kullanmış olsun ya da olmasın), hastaneye giderken yanında bir aile üyesini veya arkadaşını götürmüştü.
Dr Demirkan şöyle konuştu:
“Bu hizmet ücretsiz olsa da, Türk ACS hastalarının üçte birinden daha azı hastaneye gitmek için ambulans kullanıyor. Bu oran Avrupa ülkeleri ve Avustralya’da yapılan çalışmalardaki oranlardan daha düşük, ama Çin’deki oranlara benziyor.”
Dr. Demirkan sözlerine şöyle devam etti:
“Ambulans çağırılmamasının sebebi, semptomların ciddi veya kalp merkezli olarak görülmemesi. Ancak semptomların ciddi olduğunu düşünen hastaların büyük bölümü, hastaneye kendi başlarına gitmenin daha hızlı olacağını düşünüyor. Bu hastaların varsayımlarının aksine, ambulans kullanan hastaların hastaneye daha çabuk ulaştıklarını gördük.”
Dr. Demirkan:
“Ambulans kullanmak yerine, hastalarımızın büyük bölümü acil reperfüzyon tedavisine ihtiyaç duyan ACS hastaları için güvensiz ve uygunsuz olan bir ulaşım yöntemini kullanıyorlar. Bunun nedeni, hastaların kalp krizi semptomlarıyla ilgili yanılgıları ve kendi başına ulaşımın daha hızlı olacağına dair yanlış varsayımlar.”
“Çalışmamız, hastaların neden ambulans çağırmadıklarına dair bilgilerimizi geliştiriyor ve ambulans kullanımını artırmak için sağlık eğitim programlarının planlanmasına yardımcı oluyor. Bu tip programlarda, hastalara kalp kriziyle ilgili göğüs ağrısının özellikleri ve bu semptomları yaşadıklarında 112’yi aramanın ne kadar önemli olduğu öğretilmeli.” diyerek sözlerini tamamladı.
SON